Yaz ayları güzel havalarla birlikte meyve çeşitliliği ve su tüketimini de beraberinde getiriyor. Gereğinden fazla meyve ve su tüketimi diyaliz hastaları için belirli riskler taşıyor. Böbreklerin korunması için su tüketimini savunan uzmanlar, diyaliz hastaları için ise su ve meyve tüketiminin asgari düzeyde tutulmasının üzerinde ısrarla duruyor.
Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde diyaliz hastalarına uyarılarda bulunan Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever: “Böbrek hastalıklarını önlemek amacıyla tavsiye ettiğimiz bol su tüketimini, diyaliz hastaları için önermiyoruz. Diyaliz hastalarının böbreklerinin çalışmaması nedeniyle sıvı birikimine yol açan sıvı alımının artması bir çok olumsuzluğu da beraberinde getirebilir. Diyaliz hastalarının bol su tüketimi tansiyonu yükseltebileceği gibi kalp yetmezliği ve ödem riskini arttırır. Diyaliz hastaları vücutlarında biriken suyu sadece diyalizle beraber atabilirler. Hasta, yüksek oranda sıvı tüketmiş ise tedavi sırasında bu suyun vücuttan dışarı çekilmesi kramp ve ani tansiyon düşmelerine yol açacaktır. Yaz ayları diyaliz hastalarının beslenme düzenlerinde en çok dikkat etmeleri gereken dönemler arasındadır” diye konuştu.
Diyaliz hastaları bu besinlerden uzak durmalı!
Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever: “Yaz sebze mevyeleri olan karpuz, kavun, biber, domates, kiraz, vişne, şeftali, kayısı ve üzümün fazla tüketimi, sıvı fazlalığı ya da potasyum kontrolü konusunda hastalara sıkıntı yaratmaktadır. Bu meyveler, yaklaşık olarak yüzde 90 oranında su içerir. Örneğin bir orta boy şeftali, elma ya da 5-6 adet çilek bir bardak suya denk gelmektedir. Yine büyükçe bir dilim karpuz iki bardağa yakın sıvı içerir. Diyaliz hastaları ayrıca, yaz sonralarında yetişen ve yüksek fosfor içeren ceviz ve fındığı da aşırı tüketmemelidir.
Geleneksel olarak yaz sonlarında yapılmaya başlanan ve çok tuz içeren turşu ve salçalar da diyaliz hastalarının uzak durması gereken besinler arasındadır. Yaz ayları da dahil olmak üzere bütün sebze ve meyvelerin aşırı tüketiminden kaçınmak potasyum düzeylerinin normal seyretmesi için önemlidir” dedi.
Tuz kullanımına dikkat!
Diyaliz hastalarının özellikle tuz, fosfor ve potasyum içeren besinleri tüketirken oldukça kontrollü olmaları gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Sever: “Bildiğiniz gibi tuzlu besinler insanda susama hissini tetikler. Hasta, su tüketerek iki diyaliz seansı arasında fazla kilo alımına ve yüksek tansiyona sebebiyet verebilir. Yüksek tansiyon ya da çok su içme sonucu kalp duvarları gerilir, zamanla kalp büyür ve kalp yetmezliği meydana gelebilir” dedi.
Tuzlu besinlerin yanı sıra yüksek oranda fosfor ve potasyum barındıran besinlerin tüketimi konusunda da uyaran Prof. Sever: “Besinler vasıtasıyla alınan fazla fosforun kanda birikmesi, üremik kemik hastalığı adı verilen bir çeşit kemik hastalığına, kan damarları ve yumuşak dokularda kireçlenmeye sebebiyet verebilir. Potasyumun ihtiyaçtan fazla alınması ise kanda potasyum miktarını yükseltir ve kalpte ritim bozukluğu hatta krizine sebebiyet verebilir. Bundan dolayı diyaliz hastaları besinleri tüketirken kontrolü elden bırakmamalı” diye konuştu.
“Ev Hemodiyalizi” tedavisi beslenme ile ilgili sıkıntıları ortadan kaldırıyor!
Ev Hemodiyalizi tedavisi gören hastalar, diyaliz hastalarının beslenme kısıtlamalarına göre daha rahat bir beslenme programı uygulayabiliyor. Klinik diyalizi ile Ev Hemodiyalizi arasındaki farklara değinen Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, “Haftada 3 gün 4 saat diyalizle her şeyi tam anlamıyla düzeltemiyoruz. Bu nedenle hastalardan sıkı bir perhiz programı uygulamalarını istiyoruz. Diyaliz hastalarının yaşadığı sorunların çözümü, diyaliz süresini uzatmaktan geçiyor. Kliniklerde diyaliz süresi, haftada 3 gün 4 saat.
Diyalizin haftada 3 gün 8 saat yapılmasını mümkün kılan Ev Hemodiyalizi sayesinde, hastanın tansiyonu, kandaki fosfor oranı ve kan değerleri normal oluyor ve yeme-içme kısıtlamaları da büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Ev Hemodiyalizi ile ilaç kullanımına dahi gerek kalmıyor. Ayrıca diyaliz sırasında ya da sonrasında halsizlik, tansiyon düşmesi, kramp gibi durumlar da görülmüyor. Ayrıca diyaliz hastalarının kabusu haline gelen sıvı tüketimi ile alakalı kontrolü de minimum seviyeye indirmeye yardımcı oluyor” dedi.