Tasarımcı Hedi Slimane, sanki insanları restore edilmiş eski Paris köşküne davet edip onlara 1980’lerin Fellini filmlerine benzer bir parodi izletmek dünyanın en doğal şeyiymiş gibi, “3 senelik bir inşaat sürecinden sonra defilemi burada yapmak istedim,” dedi.
Defile o kadar kusursuzdu ki her kıyafet, vücutta erotik bir kıvrım yaratıyordu: YSL’in o ünlü “Le Smoking” smokin ceketi bu sefer fırfırlı yakaya sahip puantiyeli transparan bir bluzla kombinlenmişti; elbiseler o kadar kısaydı ki siyah çoraplı bacakları şöyle bir sıyırıp geçiyordu; omuzlar o kadar yukarı doğru kaldırılmıştı ki kraliyet mavisi kürk mont, YSL’in yarım yüzyıl önce toplumu şaşkınlığa uğratan efsanevi “chubby” montundan çok daha “chubby” ve genişti.
Modaevinin duruşu açısından bakacak olursak bu defile, YSL’den ayrılan tasarımcının son darbesi olmuş. Bunu aynı zamanda Slimane’den cesur bir adım olarak da değerlendirebiliriz.
Güzelce restore edilmiş mermer merdivenlerden inen her mankenle beraber, kusursuz kıyafetlerin yansıttığı küstah bayağılığa şaşkınlık arttı. Makyajlar, Helmut Newton fotoğraflarının arsız cazibesine sahipti. YSL’in görkemli zamanlarında sık sık kullanılan geniş omuzlar şimdi de karşımızdaydı ve kanatlara benziyorlardı.
Bu küstah tarza rağmen kıyafetlerin yarattığı etki nasılsa tatlı ve şirin olmuştu. Üzerine grafitti spreyi sıkılmış gibi gözüken beyaz bir ceket ve ona eşlik eden altın rengi mini elbise, Hedi’nin Los Angeles’taki parti gençlerine odaklanan ilk defilelerini hatırlattı.
Bu defile kesinlikle Parizyendi. Hatta bu etki, izleyiciler arasında oturan Yves’in partneri Pierre Bergé’in keskin sesini duyar duymaz başladı. Pierre Bergé’in yanında, yine YSL kutsal üçlüsünden, aktris Catherine Deneuve ve YSL ilham perisi Betty Catroux oturuyordu.
Hedi’nin yüksek teknolojili, uzay çağından fırlamış gibi mekanik tasarımları ile defilenin sessiz sunumu arasındaki fark çok çarpıcıydı.
Küstahlık ve kusurluluk üzerine olması gereken defilede, mankenlerin giydiği kıyafetler dikişlerindeki en küçük detaya kadar kusursuzdu. Ayakkabılar ise sivri uçlu ve kanarya sarısı, çingene pembesi gibi çılgın renklerdeydi.
Stüdyo haline getirilmiş çatı katına çıktığımızda Tasarımcı Hedi, aktris Deneuve’ye sarılırken, o da defilenin onu ne kadar duygulandırdığını belli eden bir şekilde ellerini kalbine götürmüştü.
Hedi Slimane’in defilesi, geçenlerde Paris’teki The Fondation Pierre Bergé Yves Saint Laurent’te düzenlenen 1971 Yves koleksiyonu sergisinin ismi olan “Skandal” sözcüğüne layık şekilde kesinlikle bir zafer kazandı.
Bu aralar tasarımcının Saint Laurent’de kalıp kalmayacağı konusuna herkes dikkat kesilmiş durumda, Slimane’in bu sert defilesi ve Saint Laurent’in geleneksel duruşunu olabilecek en küstah noktaya kadar çekmesi kolay kolay unutulmayacak.
Defiledeki kıyafetleri aklımda tek tek canlandırarak hangisinin işin “şov” kısmı için hangisinin gerçekten giyilmek için tasarlandığını anlamaya çalışırken birdenbire aydınlanma yaşadım.
Vetements’in devrimci kıyafetleri geldi aklıma, bütün o geniş omuzlar ve mini etekleri düşündüm. Hedi’nin Saint Laurent koleksiyonu da bu madalyonun öteki yüzüydü. Vetements, 1980’leri tekrar yorumlayarak bir sokak modası yaratmıştı. Bu defilede ise şaşaalı couture, bugünü ziyaret etmişti. Bu sefer, gelecek geçmişe değil, geçmiş geleceğe gitmişti.