Tesadüflere pek çok kişi hayran olur. Bunlardan birisi de 20. yüzyılın önemli psikanalistlerinden Carl Jung. Tesadüflerin nasıl oluştuğuna, bir anlamları olup olmadığına dair çalışmalar yapan Jung, bu konuda “eşzamanlılık teorisi”ni geliştirdi.
Jung, bir gün inanılmaz bir olayla karşılaştı. Jung’un ofisinde bir hastası vardı ve hasta kendisini böcek olarak gördüğü rüyaları anlatıyordu. Birdenbire, mevsimi ve yaşadığı coğrafya olmamasına rağmen hastanın bahsettiği böcek ofisin penceresine çarptı.
Bunun üzerine kafa yoran Jung, eşzamanlılık teorisi üzerine çalıştı. Ancak Jung, bu “anlamlı tesadüf”leri bilim ya da psikoloji ile açıklayamıyordu.
Tesadüfler genellikle “belirgin nedensel bağlantısı olmayan olaylar veya durumlar üzerindeki olağanüstü elbirliği ” olarak tanımlanır. Öte yandan tesadüfleri bilişsel önyargıların sonucu olarak tanımlayanlar da var. Bir olayı daha gizemli ve anlamlı hale getirmek, yani tesadüflere bağlamak da insana daha iyi hissettirir.
Olasılık teorisi bazen de tesadüflerin gerçekleşme durumunu tahmin edebilir. Günlük hayatımızda pek çok tesadüfle karşılaşırız. Peki bunların ne kadarı tesadüf sonucudur? İstatistikçiler, yaşanan tesaüdfleri rastlantısal bulur ve tesadüfi olayların biraz da bilinçaltının oynadığı oyunların sonucu olduğunu savunur.
Tesadüfler, mucizelere kapı açar. Tesadüflere inanabilirsiniz. Aslında bu, insan olmanın doğasından gelen bir şeydir.