Böğürtlen kırmızısı, mantar beji, limon sarısı, patlıcan moru, portakal rengi… Renkleri tarif ederken yiyecekleri anmadan duramıyoruz. Beslenmek ve renkler arasında kurulan bağ, yiyeceklerin ve renklerin üzerimizde yarattığı psikolojik etkiyi birlikte paylaşıyor. Bahsi geçen renkler aynı zamanda bedenimizin belli bölgelerinde yer alan çakra sistemimizin temel ışıksal değerlerini de tarif ediyor. Kök çakramızdan tepe çakramıza kadar tayfın tüm renkleri bedenimizde dönüp duruyor. Sanskritçeden gelen çakra, kelime anlamıyla ‘tekerlek’ demek. Bedenimizdeki 7 önemli enerji merkezini, 7 önemli çakrayı, 7 renkle ifade ediyoruz. Dr. Kirlian yıllar önce aura fotoğrafı çekmeyi başardığında, insanlık yepyeni bir sayfayla karşılaştı. Bazı insanların bu renkleri görebiliyor olması, bu bilginin nesnel bir gerçeklik haline dönmesi konusunda büyük tartışmalara neden oldu ve olmakta. Bazı bilim adamları renklerin ve manyetik alanların algılanması konusunda araştırmalara devam ediyorlar…
Bugün geldiğimiz noktada hala bazılarımız bu enerji alanlarını görebilir ve hatta renklerle tarif ederken, bazılarımız bunları ne yazık ki göremiyoruz.
Tüm bu bilinmezliğe rağmen, gözlerimizin bize sunduğu bilinen güzellikleri yaşamaya devam ediyoruz. Cıvıl cıvıl renkler etrafımızda. Gözlerimize ulaşan yansımaları renklerle adlandırıyoruz. Konik ve silindirik hücreler gözün biyolojik yapısında gereken işleri yerine getirirken biz tüm gördüklerimizden duygusal çıkarımlar yapıyor ve psikolojik etkilenme süreçleri geçiriyoruz.
Çevremizi algılarken renklerle bazen kısa süreli, bazen uzun süreli temaslarımız oluyor. Yaşadığımız yerlerse renkleri sürekli deneyimlediğimiz alanlardan biridir. Maruz kalmak tabirini burada kullanacağım. Evinizi döşediğiniz renklerin etkisine maruz kalırsınız. Sarının, turuncunun, kahverenginin ya da morun etkisi altına girersiniz. Psikolojinin tedavi dinamikleri içinde bizlere ulaşan hikayeler, müzik ve rengin kişinin psikolojik yolculuğunda ne kadar etkili olduğunu anlatır. Tarih, tedavi süreçlerinde özel olarak hazırlanmış mekanların tarifleriyle doludur. Klinik ortamlarda seçilen renkler, mekanın içinde tedavi süreci geçirecek hastaların skalasına göre belirlenir. Renk uzmanlarına, psikoloji uzmanlarına, mekan uzmanlarına sorulur.
Evlerimizdeyse, renklerimizi seçerken kişisel tercihlerimizi psikolojik beklentilerimiz oluşturur. Onları bir psikolog gibi tarif edemesek de, seçimlerimizi yaparken bize hissettirdiklerine göre yönleniriz.
Burada tanıdık birkaç şeyi hatırlatmak istiyorum. Kırmızının iştah açtığı, mavinin sakinleştirdiği, yeşilin dinginlik getirdiği, sarının neşelendirdiği, pembenin muzip ve çocuksu enerjiler verdiği, morun elit ve seçilmişlik hissiyle donattığı bilinir. Bu kabul edilebilir bir genelleme gibi görünse de, genellemelerde çektiğimiz zorlukların başında aynı zamanda, kişisel travmalarımızı ve mutluluk anlarımızı deneyimlerken bunları yaşadığımız yerdeki renklerin bizde bıraktığı izler gelir.
Mavi duvarları olan bir aile evinde mutsuz yıllar geçirmiş bir insana maviyi önermeniz çok zordur. Mavi onun için travma öncesi ifade ettiklerini, etmeyecektir. Onun için mavi artık herkesin mavisi değildir.
Eğer evinizde değişiklikler yapmak istiyorsanız, alışverişe çıkmadan önce evinizdeki eşyalar başka renkler olsaydı size neler hissettirirlerdi diye yüzleşmeye çalışmanızı öneririm. Böylece gerçekte değiştirmek istediğiniz şey, eşyanız mı, yoksa sadece rengi mi fark etmiş olacaksınız. Bu size alışverişte benzer şeyleri alarak eve dönmenize ve gereksiz masraflar yapmanıza engel olacaktır.
Neden hoşlanmadığınızı fark etmediğiniz için bütün evin dekorasyonunu değiştirmek zorunda kalmazsınız, kredi kartlarınızın borç hanesi kabarmaz, evinizin dolapları kullanılmayan eşyalarla dolmaz, atılamayan, satılamayan, verilemeyen ve beğenilmediği için kullanılmayan eşyalar yüzünden yeni dolaplar yaptırmaz ve yeni odalar için yeni evler kiralamak zorunda kalmazsınız. Bir perde için koltuk takımı, bir halı için yemek odası değiştirmekten vazgeçersiniz.
Ne dersiniz, denemeye değer mi?